21 Mayıs 2010 Cuma

Kader kısmet


Cumhuriyet, 21 Mayıs 2010

Zonguldak’ta aileler ağlaşırken “ölmek madencilerin kaderinde var” buyurdu Tayyip Erdoğan ve işin ilginci, onun bunu söylemesine kimse fazla şaşırmadı.

Hatta Allah bilir, bu sözlere hak verenlerin sayısı da hiç de az değildir. “Kader” deyince akan sular durur bizim mütevekkil medeniyetimizde.

Kaderin bu her şeye burnunu sokan gücüne olan inanç yüzündendir ki, batı medeniyetini yüz kilometre geriden takip ederiz.

Belki de bu yüzden kapıldığımız rehaveti, “Çocuk Kalbi” yazarı Edmondo de Amicis şöyle betimlemiştir: “İstanbul Avrupa`nın gündüz en parlak, gece en karanlık şehridir. Tek tük ve birbirinden çok uzak olan fenerler belli başlı sokakları ancak aydınlatır, ötekiler mağara gibidir, kimse elinde bir fener olmadan bu sokaklara girmeyi göze alamaz. Bu yüzden, gece olur olmaz, şehir ıssızlaşır; bekçilerden, köpek sürülerinden, kimse görmeden kaçan günahkár kadınlardan, yerin altındaki meyhanelerden çıkan delikanlılardan, yollarda ve mezarlıklarda, orada burada, şuleler gibi bir parlayıp bir sönen esrarlı fenerlerden başka bir şey görülmez.”

Bizim gecelerimizin böyle olması kaderdir; tıpkı batılıların aynı geceleri çalışarak ve yenilikler icat ederek geliştirmeleri gibi. Edmondo De Amicis “Constantinopoli”yi yazdığında, penceresinde geç vakte kadar ışık yananlar daha çok batılılar olmuştur.

***

Ülkemizdeyse gerçekleri söylediler diye zindanlara atılmak, öldürülmek, hatta yakılmaktır kaderi aydınların. Onların başlarına gelenler toplumsal hafızamıza öyle bir nakşolunmuştur ki, çocukları kitaba düşkün aileler kara kara düşünürler, “Allah vere de başına bir şey gelmese” diye.

Bizim milletçe kaderimiz nedir peki? Yoksulluk mu? Hasretlerimize kavuşamamak mı? Yabancı bir arkadaşımız link gönderdiğinde utana sıkıla “özür dilerim, bizim burada Youtube yasaklı” demek mi? Trafik kazasında ya da kötü yapılmış bir evin enkazında ölmek mi yoksa?

***

Diyarbakır’da doğup karakol basmaya giderken ya da Bursa’da doğup katıldığımız operasyonda can vermek midir kaderimiz? Evladın tabutuna sarılarak ağlamak ve mutluluk denen şeyin adını bile unutmak mıdır?

Zengin sofralarda yemek yemek, güzel kadınlarla sohbet etmek, kadehteki buzları şıngırdatmak, plajda tatlı tatlı güneşlenmek kimin kaderidir peki? Kimdir ellerinde kalem bu kaderleri harıl harıl yazanlar? Zonguldak’ta ağlayan evladın kaderi nedir? Bunun cevabını veremeyecek iktidarın kaderi ne olmalıdır?

Ya “kader” nedir her şeyden önce? Şu dünyada birilerinin bize layık gördüğü hayat dışında bir kader var mıdır?

4 yorum:

  1. Bizim Kaderimiz iyileri bulamamak hangi ülkede vardır ki kendi vatandaşı öldüğünde ;ki bunun sorumlulugun %60 onda iken "Kader" diyebilen bir Başbakan...Allah'tan rahmet ailelerine bunu kaldırabilecek kuvvet diliyorum..

    YanıtlaSil
  2. Kader, şehit cenazelerindeki annelerin mütevekkil duruşlarını anlamlandıramadığımda hocamın bana "ne biçim sosyologsun sen" diye çıkışmasının sebebidir.
    En güçsüz, en çaresiz, elimizi kolumuzu en bağlı hissettiğimizde sığınmaktan kendimizi alamadığımızmış...
    Toplumsal algımızın tam bir tezahürü: Olayları yapısal değil de münferit görme eğiliminden muzdarip bir algı. Yoksulluğu, kazaları, cinayetleri...her şeyi. Kendi seçtiğimiz koşullarda olmasa da biz yapmıyor muyduk tarihi?
    Ama en çok anneleri düşünüyorum hala, bir de "vatan sağolsun demeyeceğim" dediği için cezaya layık görülen anneyi. Halkı askerlikten soğutma suçunu, ifade özgürlüğünü..ama kader? hayır kaderi değil.

    YanıtlaSil
  3. kim bilir belki de insanları bazen anlama eğiliminde olamayan bizler içindir tüm bu olanlar. oradaki grizu patlamasından bile erdoğan'ı sorumlu tutan mantıkla, erdoğan'ın o lafı söylemesinde ki mantık aynı saçmalık değeri taşıyor bana göre.
    diğer yön ise, kadere inanmanın aslında gerçekten aklı başında olan insanlara has birşey olduğunu bilebilmektir. orada sadece o acı anında gündeme getirilen bu husus, bu yazıda bile ayan beyan görülür.
    kader dediğiniz şey, arkadaşı elektrik kesilse erdoğan yaptı dedirten şey, şehit cenazesinde o yaralı annenin söylediği duydu yoğunluğundan başka birşey değildir. Kısaca kader an ve gelecek kontrolü değil, sadece zamanın yol arkadaşıdır, zamanı kontrol etmek mümkün değil, ama arkadaşını etmek işini bilene mümkün...

    YanıtlaSil
  4. Tuna Bey,
    En zoru da bunca kırıklığın ardından kaderi anlatmaya çalışmak...

    YanıtlaSil