7 Şubat 2010 Pazar

Melâli anlayanlar için Salingernâme


Yaşlı ve yalnız bir çocuk öldü geçenlerde. Dünyanın hem en yaşlı hem de en yalnız çocuğuydu. Her gerçek çocuk gibi, dünyaya karşı korku ve kızgınlık içindeydi.

Kimselere rastlamadan yaşadı gitti Jarome David Salinger: New Hampshire’daki evinde hayata veda ettiğinde 91 yaşındaydı. Hayatının son 40 yılını, 1951 yılında basılan “Gönülçelen” romanıyla kavuştuğu şöhretten sakınarak yaşadığı, küçük Cornish kasabasında geçirmişti.

Yaşlansa da içindeki ergenden bir türlü kurtulamayan huzursuzların romanıydı “Gönülçelen”. Dünya edebiyatındaki “gençlik” tahayyülünü sonsuza kadar değiştirdi, sonraki yazarlar üzerinde derin etki bırakarak.

Bu satırların yazarı da, onun ölümünden sonra kendi ilk romanını yıllardır ilk defa, baştan sona okudu ve sayfalara sinmiş Salinger etkisini bir kez daha hissetti.

Bu da bir itiraf yazısı olarak okunabilir aslında: Evet, “Git Kendini Çok Sevdirmeden”, Salinger etkisiyle yazılmış bir huzursuz romandır.

Romanın baş karakteri Arda, Gönülçelen’deki Holden ile Glass ailesindeki Zooey’in, kafamda bir araya gelip yarattıkları, edebi bir melezdir: Melâli anlamayan bir neslin, hayali kahramanı. Ben bu karışıma Raymond Queneau’nun Zazie’siyle kızkardeşim Banu’nun ilkgençliğini eklemişimdir.

Peki “edebi melez” ne demektir?: Genç yazarlar ilk romanlarını, kendilerini etkilemiş yazarlarla beraber doğururlar. Kendilerine eski yazarlardan bir aile kurarlar. O ailenin içinde bir yere ait ve güvendeymiş gibi hissederler, aileyi bir arada tutan tek şey kendileri olsa da.

Salinger de benim o yaşlarda kendime kurmaya çalıştığım hayali ailenin reisiydi. Hazin geçen ergenliğimin ve pıhtılaşmayan bir yaranın dış dünyadaki karşılığıydı. Öpüp başıma koymuştum, benim için nimetti.

Yıllar geçtikçe ve çakalların etimi yemeye başladığını gördükçe, onun kimselere görünmeden yaşayıp gitme ve zamanı gelince ölme isteğine daha da saygı duydum.

Evet, yaşlı ve yalnız bir çocuk, istediği gibi yaşadıktan sonra, arzu ettiği gibi öldü geçenlerde.

Büyük bir edebiyat saygısını içeriyordu bu karar ve Salinger’in düşer gibi olduğu tuzaktan kurtulup kendisine piranhaların uzağında bir hayat kurmayı başarması, hayranlık vericiydi.

Bense bu yazıyı yazabilmek için kendi ilk romanımı bir kez daha okumayı bekledim. İçinde “Erdoğan” ya da “darbe” sözcükleri geçmeyen bu yazıyı kaç kişi okur, okuyanların da kaçı ilgilenir bilmem. Bilmek de istemem. Melâli anlamayanlara âşina olmamak, bizim işin raconudur ne de olsa.

6 yorum:

  1. 'onun kimselere görünmeden yaşayıp gitme ve zamanı gelince ölme isteği'

    Teşekkürler Tuna Bey

    YanıtlaSil
  2. Salingeri teoman sayesinde tanıdım.Gönülçelen şarkısını en sevdiği kitap olan gönülçelenden etkilenerek yazdığını söylemişti.bende merak ettim okudum.sonra dedim ki iyiki teomanı dinliyorum.

    teşekkürler yazınız için

    YanıtlaSil
  3. "Evet, yaşlı ve yalnız bir çocuk, istediği gibi yaşadıktan sonra, arzu ettiği gibi öldü geçenlerde."

    Ne cok sey dusundurdu... Kaçımıza nasip olur acaba?

    YanıtlaSil
  4. Gönülçelen hakkında ben de blogumda bir yazı yazmıştım, Çoşkun Yerli'nin çevirisini hiç beğenmemiştim, mükemmel bir kitabı eziyet haline getirmişti çevirmen. Sallinger en sevdiğim yazarlardan biridir fakat pek masum bir adam oldugunu düşünmüyorum kitaplarında satır aralarını okuyunca.

    YanıtlaSil
  5. okuduğum yazardan masumiyet gibi bir beklentim olmadı hiç, ama dürüstlük beni hayran bırakır doğrusu.. sallinger, dürüst bir yazardı bence, diliyle, kurgusuyla ve yaşamıyla.. célin örneğin; duruşunu ve seçimlerini onaylamayabilirsiniz, pek masum bir izlenim bırakmaz, ama okudukça dürüstlüğü çarpar sizi, yalındır, riyasız ve dolansız.
    işinize burnumu sokmak istemem sayın kiremitçi ama rock yıldızı gibi ortalarda dolanıp, sonra sallinger'ın sessiz ve riyasız ölümüne öykünmek biraz ... ne desem bilemedim..

    YanıtlaSil
  6. teşekkür ederim rahatım yerinde. sizin rahatınızı bozmak; incitmek için demedim. eski kafalı bi okur serzenişi olarak kabul edin. genel bi tutumdandı şikayetim, sizin üzerinizden gerçekleştiği için mazur görün.. yazar tanrı gibi saklı kalmalı bence.. okur okuduğu her cümlede yazarı değil kendini görmeli önce. naçizane düşüncem böyle, sataşma olarak algılamazsınız umarım, sadece bir temenni.

    YanıtlaSil