18 Şubat 2010 Perşembe
Düzeyli ilişki: Jacqueline du Pré ve ben (kurgusal bir metin).
-Yekta Kopan’a...
Jacqueline ve ben, sakin bir hayatı seçtik: Akşamları o çellosunu çalıyor, ben romanıma çalışıyorum. Kendisi, hayatımda gördüğüm en uyumlu hayat arkadaşı.
Müzisyenlerin vecizesi: “Bir gün çalışmazsam ben anlarım, iki gün çalışmazsam maestro, üç gün çalışmazsam dinleyici anlar”. Canıma minnet doğrusu; öteden beri en sevdiğim çalgı çello olagelmiştir. Bir de onu Jacqueline’in büyülü parmaklarından dinlemek insanı esine boğuyor.
Evdeki çalışmamız süreç içine ilginç koşutluklar göstermeye başladı: O Ludwig’in “Arşidük Üçlüsü”nü çalarken ben diyalogları yazıyorum mesela. Elgar yorumlamaya başladığındaysa metnin ana gövdesine yoğunlaşıyorum. Sıra Schubert’in “Alabalık Beşlisi”ne geldiğinde, hiçbir şey yapmadan, müziği dinliyorum yalnızca.
Bu arada, Jacqueline’i romanımın kahramanlarından birine dönüştürmeye karar verdim. Nasıl yapacağımı henüz bilmiyorum ama anlatının odak noktasında, kilit rol oynayacağı besbelli.
Bu sabah apartmandan çıkarken, karşı komşuya biraz da mahçup bir şekilde “kusura bakmayın lütfen” dedim: “Çello, akustik nedenlerle sesi çok çıkan bir enstrüman. İnşallah rahatsız etmiyoruzdur.” Yüzüme tuhaf bir ifadeyle bakakaldı kadıncağız. Sanırım Jacqueline gibi bir ustanın müziğinden rahatsız olabileceğini söyleyerek, istemeden onu küçümser gözükmüştüm.
İnsanoğlu böyle işte; ne kadar dikkat etsek de zaman zaman düşüyoruz kibir tuzağına. Durumu düzeltmek için akşam Jacqueline ile beraber, oturmaya beklediğimizi söyleyecek oldum, yarım ağızla bir şeyler geveledikten sonra hızlı hızlı yürüyerek uzaklaştı gitti komşu. Kırılmıştı belli ki.
Jacqueline ile yaşamanın tek zorluğu, toplum içinde dikkat çekmek. Onun müzik tarihindeki yerinden dolayı değil yalnızca; sarışın bir kadınla arkadaşlık etmenin Ortadoğu’da hangi zorlukları çağırdığını da anlamış oldum. Yine de sesimi çıkarmadım ama; Jacqueline’in şark usûlü süfliliklerden rahatsız olmasını istemiyorum.
Konuyu kızkardeşime açtığımda yüzüme üzülerek baktı ve ilaçlarımı alıp almadığımı sordu. “Ne ilgisi var şimdi ilaçlarla?” diyecek oldum, ağlamaya başladı. Kadın işte; her şeyi abartmasa olmaz.
Bir geceyi daha aynı çatı altında, Jacqueline ile beraber, çalışarak geçirdik işte. Jacqueline ezan sesinde tatlı bir hüzün bulduğunu söyler hep. Özellikle de sabah ezanında... Bense yıllardır yanılmış olduğumu düşünerek şaşırıyorum: Bir başkasıyla aynı evde yaşamak mümkünmüş meğer.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilyeni blog hayırlı olsun tuna..
YanıtlaSilİlgiyle bekliyeceğim yazılarınızı..
Kaleminize sağlık...
"Bir başkasıyla aynı evde yaşamak mümkünmüş meğer."
YanıtlaSilelbette mümkün. keyifli bi yazıydı. keşke çellonun sesi de olsaydı. eksik olan o ;).
Kac gundur duyuyorum sizden Jacqueline du Pre'yi -- universitede bir ara dinlemis, sonra uzak kalmistim. Simdi yeniden dinlemeye basladim da, Allahim ne muthis bir calisma muzigiymis! Sastim kaldim. Cok iyi geldi, bundan sonra benim de calisma yoldasim olacak. Iyi ki vesile oldunuz, tesekkurler.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBen Jacqueline'i 'Hilary and Jackie' filmi ile tanıdım: "A Genius in the Family" Ablası yazmış bu romanı, harbiden Jacqueline'le yaşasak nasıl olur merak ederseniz.
YanıtlaSilhttp://www.amazon.com/Genius-Family-Piers-du-Pre/dp/0434003441
http://www.imdb.com/title/tt0150915/
İclal Hanım'ın yazısını okuyun lütfen
YanıtlaSil(: bi insan bu yazıyı nasıl yanlış anlayabilir ki ?
YanıtlaSilHiç mi hayal gücü yeteneği de yokmuş..
gulumseyerek okudum bu yaziyi, gazetede de okudum sonra, ertesi gun de iclal aydin'in, kurguyu anlamayarak yazdigi metni okudum ve sasirdim. ustelik yazisinin basligi "ayar cekerim gorursun!" hem sessiz kaldigindan bahsediyor, hem de bu yazinin icerigini anlamayarak, cabucak garip bir tepki veriyor, bunu da anlamak mumkun degil.. komik..
YanıtlaSil