1 Nisan 2010 Perşembe

Sevgili Jackie-1


Yazarlık üzerine bir program için Ankara'dayım. Otelde arkadaşım Alek Popov’un romanının sayfalarını karıştırıyorum. Hakkında Radikal Kitap’a bir eleştiri yazdım. Orada diyorum ki “bir kuşağın edebiyat algısını çekip çeviren evrensel bir ‘zeitgeist’ var. Gençlikleri Reagan’ın, Thatcher’in ya da Kohl’un yönettiği ülkelerde geçmiş yazarların söylediği her şey, Çavuşesku, Evren ya da Jivkov’un yönettiği diyarlarda büyümüş edebiyatçılar tarafından er geç yanıtlanıyor.”

Yaşasaydın, Ocak’tan beri 65 yaşında olacaktın. Yeni yaşını değerli eşin, üstat Daniel Barenboim’la kutlardın herhalde. Belki bir ara İstanbul’a da uğrardınız. Açıkhava Tiyatrosu’nda seni izlemek şahane olurdu. Bize kendi “zeitgeist”ini gösterirdin.

Ne yalan söyleyeyim, senden bahseden filmi henüz seyretmedim. Hem fazla magazin kokuyor hem de aslında gayet iyi bir oyuncu olan Emily Watson’u nedense sen olarak tahayyül edemiyorum. Onun yerine “Arşidük Üçlüsü”nü yeniden dinliyorum. Beethoven’in eserini Murakami’nin romanından sonra aramaya başladım ve bil bakalım kimin albümünde karşıma çıktı?

Selanik güzel geçti, tahminimden daha güzel. Tasarladığım romana o kadar bağlandım ki, bitecek diye başlamaya kıyamıyorum. Galiba araştırma süresi bu yüzden uzadıkça uzuyor. Alek'in romanındaki herif ölü babasına, göbek deliğine küpe takmış Amerikalı kızı gösterip “şu küpeyi görseydin be adam” diyemediği için yanıyor: “şu anda şu koduğumun kutusunda değil, başka bir yerde olabilirdin. Hayat sadece integraller, hipotenüs ve votka değildir.”

Hayat sadece bitmeyen para ve gelecek kaygılarımızın o tüketici döngüsü de değildir, değil mi Jacqueline? Soyu tükenmiş duygusallığımız garip görünse de belki bu yüzden hâlâ seviyoruz müziği ve romanları; başka şeylerin varlığını yüzümüze çarptıkları için.

Bütün yoldaşların selamı var. Yazarım yine.

t.k.

6 yorum:

  1. Hillary and Jackie hic fena bir film degil, izlemek enteresan olabilir

    YanıtlaSil
  2. Acaba önce romanın ismini belirleyip sonra mı sayfaya dökmek gerek... ?

    YanıtlaSil
  3. "...Soyu tükenmiş duygusallığımız garip görünse de belki bu yüzden hâlâ seviyoruz müziği ve romanları; başka şeylerin varlığını yüzümüze çarptıkları için."
    Bu cümlenin üstüne çok şey yazdım.Sonra dönüp yazdıklarıma baktım.Bu cümle tek başına öyle çok şey söylüyordu ki başka söze gerek yoktu.

    YanıtlaSil
  4. Özlemle istek,tutkuyla eleştirmek ve elde olanla kapışmak...ne güzel şeydir, biriktirdiklerimizi yaşamak ve yaşatmak.

    YanıtlaSil
  5. Yazınızı okuduktan sonra İngeborg Bachmann'a içimi dökmeye karar verdim...

    YanıtlaSil
  6. Kayıp değil filmi seyretmemek. Filmde, ne du Pre var; ne müzik; ne MS; ne aşk ya da hepsinden biraz eklenmiş.

    YanıtlaSil