21 Ekim 2010 Perşembe

Lada’daki yaşlı çift


Vitoşa Dağı’nı Sofya’nın merkezine bağlayan bulvardaki kırmızı ışıkta, kirli sarı eski bir Lada.

Yaşlı adamın direksiyonu tutan zayıf kollarıyla iyice seyrelmiş beyaz saçı uyum içinde.

Tıpkı yaşlı kadının kalın çerçeveli gözlükleriyle dizlerinin üstünde sıkı sıkı tuttuğu eski moda çantası gibi.

Eski Lada ve yaşlı çift, Sofya’nın yirmi beş yıl önceki halinden günümüze ışınlanmış sanki. Çıt çıkarmadan, ön camdan uzaklara bakarak bekliyorlar yeşil yanmasını. Ne etraflarındaki son model arabaları görüyorlar ne de ışıklı reklam panolarını ve McDonalds’ın millete el sallayan palyaçosunu...

Nereden geliyorlar acaba? Globul’da çalışan GSM uzmanı oğullarını ziyaretten mi?Belki de haftalık alışverişlerini yapmış, kapağı kazasız belasız eve atmaya çalışıyorlar.

Onlara bakarken aklıma Cemal Süreya’nın günlüğüne yazdıkları geliyor: “Yüz yıl sonra şu anda yaşayan hiçbir insan ve kedi kalmayacak. Dünya, yabancıların dünyası olacak.”

Lada’daki çift, Cemal Süreya’nın bahsettiği değişimi çok daha kısa sürede yaşamış bir ülkenin insanları. Haliyle, çoktandır yabancıların dünyasındalar. Tanıştıkları, flört ettikleri, evlenip çoluk çocuğa karıştıkları Sofya şimdi çoğu kişinin unutmayı seçtiği bir anı. Onlar da muhtemelen arabalarını bile değiştirmeye korkuyorlar artık.

Ya da paraları olsa ilk fırsatta değiştirecekler ama bulamıyorlar işte para.

Can havliyle tutunuyorlar geçmişe: Kadının eski moda çantasını, adamın da Lada’nın direksiyonunu sıkı sıkı tutması gibi.

Derken yanıyor yeşil, Sofya trafiği şehir merkezine doğru akmaya devam ediyor. Kirli sarı eski Lada, birkaç dakika içinde kayboluyor gözden.

2 yorum:

  1. çok etkileyici bir yazı yalnız bu sadece Lada için geçerli değil elbet.

    YanıtlaSil
  2. Onlar kadar olmasada bizde yaşadık bir benzerini. 80 li yılları gençliğe ilk adımını atarak geçiren bizler belkide o yüzden farklıyız. Hayatın bu yönünü bir şekilde görüyor yada böyle görmek istiyoruz.
    Belkide onlar için bile bu kadar ezici değil.
    Kendi kafamdan geçirdikçe düşünürdüm hep kafanı bu kadar yoracak kadarmı hakikaten hayat diye...

    Gereksiz meşgul ettiysem kusura bakmayın.
    Yazınızı çok beğendim sebebi bu aslında sadece...

    YanıtlaSil